“Ya değiştirmeli bütün masalları tümden, ya da öğretilmemeli çocuklara, halıların uçtuğu, dışarıda bombalar yağarken.”
Çocukken bir masal kahramanı olmak isterdim, bir masal kahramanı kadar güçlü, bir masal kahramanı gibi korkusuz. Zaman kavramının dışına çıkmak, dağları bir zıplayışta geçmek, uçmak, koşmak isterdim. Büyüdüm; masal kahramanlarının ne kadar güçlü olduğunu sorgular oldum. Sahi, ne kadar güçlüdür bir masal kahramanı? Bir masal kahramanı kanserle mücadele edebilir mi? Bir masal kahramanı radyasyonun ne olduğunu bilir mi? Bir maden kazasında, yerin kilometrelerce altında, seni yavaş yavaş esir alan sıcakta, hızla tükenen oksijensiz bir ortamda, mahsur kalan bir arkadaşını kurtarabilir mi bir masal kahramanı? Bombalanan çocuklara Alaaddin'in uçan halısı yardım edebilir mi Hiroşima’da, Irak’ta, Şam’da, Gazze’de? Mezuniyet balosuna katılmak isteyen Ali İsmail’e, gece yarısı evde olmak şartıyla, sokakta öldürülmeme garantisi verebilir mi? Bir masal kahramanının kızı, tecavüze uğrarsa ne yapar acaba, başa çıkabilir mi? Sahi, neden hiçbir masal kahramanı vebadan ölmedi yahut sıtmadan? Açlıktan ölen çocuklara yardım eden bir masal kahramanımız da yok, bireysel silahlanmaya karşı olan da. Kripton daha mı uzak bize kara kıtadan? Hem Sindbad hem de Karayip Korsanları yüzme bilmiyorlar mıydı da, karaya vurdu Aylan bebeğin cesedi? Masal kahramanlarından daha güçsüz görünen bizler mi masal kahramanlarını yarattık ki, istemediğimiz hiçbir konuya uzanmıyor elleri, konuşmaktan dahi korktuğumuz hiçbir şeye yetmiyor güçleri? Gecenin bir yarısı, ellerindeki tek cephane olan kalemleriyle, kapıları barikat yaparak direnmeye çalışan sağlık emekçilerine devasa vücuduyla Hulk da mı yardım edemedi?
Neden hiçbir masal kahramanı asgari ücretle çalışmasına rağmen işçi hakları için mücadele etmez? Ne kadar acizmiş masal kahramanları, uçmaktan ve görünmez olmaktan başka ne işe yararlar? Ya değiştirmeli bütün masalları tümden, ya da öğretilmemeli çocuklara, halıların uçtuğu, dışarıda bombalar yağarken.
Hepimiz aynada kendimizle yüzleşip, çeki düzen vermeliyiz bu kokuşmuş zihnimize. Karaya vururken Aylan bebek hepimizin gözü önünde, çareyi kahramanlardan beklemememiz gerekir. Sokağa çıkın demiyorum, bu düzeni yıkın gibi beylik laflar da edecek değilim. Ama sızlamıyorsa vicdanınız kafanızı yastığa koyduğunuzda, gelmiyorsa gözünüzün önüne Filistin’de bombaya direnen çocuklar, kaybetmişsiniz demektir bir şeyleri. Yok, rahatsızlık veriyorsa hâlâ size bir şeyler, hiç bana sormanıza gerek yok, koyun elinizi kalbinizin üstüne; dünyayı değiştirmek için kendimizi değiştirelim önce.
Çözümün masal kahramanlarında aramanın tam tabiriyle ahmaklık olduğunun hepimiz farkındayız. Hiçbirimizin elinde Thor’un çekici, Herkül’ün kılıcı yok. Çözümün güçlerimizi birleştirmek olduğunu anlamamız, örgütlenmenin büyüsüne kapılmamız gerektiği de aşikâr. Etrafımızda yer alan binlerce kuruluşun kendi siyasi ve şahsi menfaatlerini ön planda tuttuğunun da farkındayız. Kitleyi bölmek ve kendi tarafgirlerini kaybetmemek için hamaset dolu cümlelerle ayrıştırma yapan sendika başkanlarını da görüyoruz. Bu düzlemde alınması gereken en net tavır şudur: 1 Mayıs’ta Taksim Meydanı’nda HEP-SEN Genel Başkanı Yunus Şimşek’in dediği gibi ayrışmayalım, tüm emekçiler birleşerek hakkımızı alalım. Hakkımız çanta, kupa yahut koltuk değil; insanca yaşamak. Hiçbir şovenist söyleme kapılmadan, kendi şahsi çıkarlarını bir kez bile anmadan, akademik kariyerini bu konuda feda etmiş biri olarak Yunus Şimşek’in söylemiş olduğu bu cümle, birçok süper kahramandan daha etkili olacağı kesindir. Geleceğimiz için, ellerinden hiçbir şey gelemeyen çaresiz kahramanlardan medet ummak yerine HEP-SEN’ de birleşelim. Unutmayalım, emek tek millettir. Bu bozuk düzene başkaldırmayı, dağılan emek sınıfını birleştirmeyi, hayal kırıklığına uğramış emekçi kitlesine tekrar hayal kurma ümidini vermeyi kendine şiar edinmiş kurum sadece HEP-SEN’ dir.