Yeni tip koronavirüs olarak bilinen Covid-19 Çin’in Vuhan kentinde cereyan etmiş ve bütün dünyaya yayılmıştır. Bu virüs bilindiği üzere solum sisteminde tutulum göstermekle beraber üst solunum yolu hastalıkları ve gribal enfeksiyonlarla benzer semptomlar göstermektedir. Henüz tedavisi bulunmayan hastalığa genel anlamda semptomatik tedavi yapılmakta semptomlar önlenmeye çalışılmaktadır. Bu hastalıkta 65 yaş üstü, kronik hastalığı bulunan ve immünsupresif bireyler risk grubunda bulunmaktadır. Diğer bir risk grubu ise hastalar ile sürekli temas halinde olan sağlık çalışanlarıdır. Özellikle iki meslek grubu risk oranı diğer mesleklere göre daha fazladır. Bu meslekler hemşirelik ve hekimlik mesleğidir. Daha da özele inildiğinde hemşirelerin hasta ile 24 saat beraber olmaları ve enfekte olan bireylerin bakımlarını üstlenmeleri, hekimlerin bireyler ile muayene amaçlı temasları risklerini arttırmaktadır. Bu temaslar sonucu değerli hemşire ve hekimlerimiz de enfeksiyon kapabilmekte ve bunun beraberinde aile bireylerine de bulaştırabilmektedirler. Bu kadar riske rağmen hemşire, hekim ve diğer sağlık profesyonellerimiz görevlerini başarıyla ve özveriyle yerine getirmektedir.
Diğer yandan sağlık bakanlığının ve bilim kurulumuzun aldığı kararlar doğrultusunda toplumdaki yayılımını durdurmak için önlemler alınmakta ve uygulanmaktadır. Türkiye sağlık sistemi temelinin sosyal devlet anlayışı çerçevesinde devlet eliyle sunulması pandemi ile mücadeleyi başarılı noktalara taşımıştır. Bu başarılara rağmen eksiğimiz olmuştur fakat önemli olan bu dönemden büyük ölçüde dersler almak ve dünya da dönem dönem meydana gelen bu tarz olaylarla daha etkin bir şekilde mücadele etmektir. Bu dönem bize ne öğretti ne ders çıkardık diye sorarsanız? Başta sağlık çalışanlarımızın her koşulda çalışabileceği bir dirayet gördük ve adaptasyon yeteneklerinin ne kadar yüksek olduğunu ve aslında dünya için ne kadar önemli bir konumda olduğumuzu gördük bununla birlikte nitelikli insan gücünün önemini bir kez daha anlamış olduk. Bu yüzden karar vericilerin oturup bu alanda nitelikli insan gücünü nasıl sağlayabiliriz sorusunu sormaları ve buna yönelik politikalar geliştirmeleri gerektiğini düşünmekteyim. Demem o ki bu kadar kısıtlı kaynaklarla maksimum verim gösteren sağlık çalışanlarımız varken insan gücünü daha nitelikli eğitim almasını sağlayarak ne muhteşem iş çıkartabilir Türk sağlık çalışanları bir düşünün, sadece okul açmak değil o okulda kaliteli insan gücünün yetişmesi için gereken altyapının öneminden bahsetmekteyim.
Bu virüsün diğer bir öğretisi, kronik hastalığı olan bireylerde daha fazla etki göstermesinden kaynaklı oldu. Yani biz 1. Basamak sağlık hizmetlerinin (Koruyucu Sağlık Hizmetlerinin) alt yapısını güçlendirebilir ve bireylerin hasta olmalarını önleyebiliriz. Akıllardan 1. Basamak sağlık hizmetleriyle ne ilgisi var sorunun geçtiğini tahmin edebiliyorum. Eğer biz bireyleri koruyucu sağlık hizmetleri programı kapsamına alır ve hipertansiyon, diyabet, kalp yetmezliği, kanser ve immünsüpresif hastalıklar gibi kronik hastalıklardan koruyabilirsek virüsün etkileyebileceği risk grubunda bulunan birey sayısını da azaltmış oluruz. Yani insanlar kronik hasta olmadan hastalığı önleyebilir hem bu gibi pandemi olaylarında ortaya çıkan mali yükü hem de ülke genelinde sağlık harcamaları maliyetlerini düşürebiliriz. Bunların yanında atalarımızın da zamanında dile getirmiş olduğu “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın” mantığındaki sorumluluklarımızı yerine getirmiş oluruz. Bir devletin gelişmişlik düzeyinin ölçüldüğü sağlık hizmetlerinde ne kadar çok insanı koruyabilir ve hasta olmasını önlersek inanın kaynaklarımızı o kadar efektif kullanır ve kalitemizi arttırırız. Şu anki durumun bize öğrettiği en önemli ders budur diye düşünüyorum, koruyu sağlık hizmetlerine acilen hızlı bir dönüş yapılmalıdır. Bu dönüşün uzun vadede faydalarını ülkemize katkılarını hepimiz görmüş olacağız. Koruyucu sağlık hizmetleri ve Halk sağlığının önemi her geçen gün büyümektedir ve bir ülkenin sağlık sisteminde lokomotif görevi görmesi o ülkede yaşanacak olumsuz olayların önüne geçecektir.
Son olarak ülkemizin bu durum ile kısa sürede baş edebilecek düzeye gelmesinde büyük rol oynayan hastalık ile mücadelede kullanılan ekipmanların ülkemiz tarafından üretilebilmesidir. Yerli üretimin önemini bir kez daha anımsattı bize fakat yeterli mi? tatbikî değil. Ekipman yetmez, ilacından tutun cihazlarına kadar tamamen her şeyi biz üretiyor olursak işte o zaman hastalık ile daha rahat bir mücadele ortaya koyabiliriz. Büyük ölçüde bakanımızın ve bakanlığımızın liderliğinde birçok şey aşıldı bu konuda ve umarız ki ilerleyen günlerde hastanelerimizde kullanılan bütün malzeme, cihazlar, ekipmanlar ülkemizde üretiliyor olsun. Bu yüzdendir ki hepimizin daha fazla çalışması daha fazla üretmesi ve daha fazla özveri göstermesi gerekmektedir.
HEP-SEN YÖNETİM KURULU ÜYESİ ÖĞR. GÖR. BİRCAN KARA