UMUT HEP VAR
Mesleğe ilk başladığım zamanlar hiç unutamam ilk gece nöbetimdi. 2 hastadan sorumluydum ve içlerinden biri terminal dönemdeydi. Kanser hastasıydı. Durumu iyiye gitmiyordu. Eşi eve kadar gideceğini ve onu kısa bir süreliğine yalnız bırakacağını onunla ilgilenip ilgilenmeyeceğimi sormuştu. Ben de gönül rahatlığı ile “tabi ki güvenebilirsiniz” dedim. Eşi gittikten sonra her 15 dakikada bir hemşire çağrı ziline basıp beni odasına çağırıyordu. Gidip neye ihtiyacı olduğuna bakıyor ve yardımcı oluyordum. İlk bir saat bu şekilde devam etti. Sonraki yarım saatte tekrar çağırdı ve başını kaldırmamı istedi. Ve işte o an aniden nefes alamadığını fark ettim. Hemen destek isteyip gereken müdahalenin yapılması için elimden geleni yaptım. Fakat olmadı tam 45 dakika ben ve ekip arkadaşlarım onun için mücadele etmiştik. Ama olmamıştı. Eşine nasıl söyleyeceğim kaygısı sarmıştı beni ne derdi emanetine nasıl sahip çıkamamıştım nasıl söylerdim. Eşi gelene kadar hastamla o odada kaldım. Geldiğin de ne oldu biliyor musunuz? Yüce gönüllülük ve minnet duygusuyla bana sarıldı. Evet hiçbir şey söylemeden sarıldı...
Her ölüm etkiler beni. Tanısam, tanımasam bir şeyler paylaşmış olsam ya da olmasam hep etkilenmişimdir. O an anladım. Ne kadar kıymetli bir iş yaptığımı. Aslında iş değildi bu, bu bendim ve onların yanında kendimi besliyor hatta kendimle tanışıyordum.
Ve şimdi yine aynı korku. Aylardır aynı korku bu tanıdık ama ne yapacağını bilmeyen üstelik sadece beni değil tüm dünyayı etkisi altına almayı başarmış büyük bir korku. Korkmak için hangi ana şahit olmak gerekir ne bilmek gerekir ne yaşamak gerekirdi ki...
Bizler din, dil, ırk, cinsiyet, yaşlı, çocuk ayrımı gözetmeksizin herkese ihtiyaç duyduğu sağlık hizmetini en iyi şekilde vermeye çalıştık. Üstelik bizde korktuk, seni korumaya çalışırken aynı şeyi sevdiklerimize taşımaktan korktuk ve çoğu zaman dışlandık. İlk başlarda sırf hastanedeyiz diye bize yaklaşmaktan korkar oldular. Senin aslında bakamadığın, toplumda dışladığın insanlar bize en sık ulaşan ve hep yanında olduğumuz insanlar oldu. Bu yüzden çoğumuz ailesinin, çocuğunun, annesinin, babasının yanına gidemedi evinden uzak kaldı. Hayatları için planladıkları aktiviteleri ne olacağını bilmediği başka bir zamana ertelediler. Bu sefer rüzgâr tersine esiyordu. Sabahladık, maskeler, tulumlar, eldivenler, siperlikler vücudumuzun çeşitli yerlerinde izler bıraktı ama geçti. Geçeceğini biliyorduk. Korkuyla sabahladığımız geceler, dokunamadığımız eller, korumak zorunda olduğumuz bedenler...
Bir gün bir çocuk hastam; “bu maske, siperlik ve tulumun içinde çok komik aynı zamanda korkunç olduğumu” söyledi. O an ne diyeceğimi bilemedim. Onu mu koruyordum kendimi mi yoksa sevdiklerimi mi? Oysa ben o şekilde nefes almakta hatta görmekte zorlanıyordum, terlemiştim ve öfkeliydim korkuyordum. Ama ona belli edemezdim. Ona “sen de denemek ister misin ?” diye sordum. Güldü. Siperlik ve gözlük takınca neden bunları kullandığımız hakkında çocukça ama önemli bir sohbet gerçekleştirdik. O 8 yaşındaydı ben 25 aramızdaki mesafeyi korumuş muyduk? Neyi başarmıştık? Neydi biliyor musunuz? Korkularımızı yendik, birbirimizden korkmadık. Bu günlerin geçeceğine dair umudumuz hep vardı iyileşeceğimize dair hep var…
Alanda çalışan bir hemşire olarak Nightingale’nin Allah’ın en kutsal varlığı ve hediyesi olan hayat hemşirelerin eline bırakılmıştır sözü şu anki durumu öyle güzel anlatıyor ki.
Biz başardık artık korkmuyoruz ve bilinçliyiz her şeyin üstesinden gelebiliriz...
HEP-SEN YENİ NESİL SENDİKA